Denizsuyukâsesi, Mayıs 2019, sayı: 47
Seyyit Nezir
Zaman zaman uyanır gibi olduysam da
uzun uykuydu nerelere gidip gelmedim ki
ölümün kıvrılarak çeken kıyısında. Birden
içine düştüğüm o minnacık geceyi
çok iyi anımsıyorum: Telgrafın tellerine
mektuplar asılıydı belki doksan tane. Herkes
kendi mektubunu seçip okuyor keyifle;
ölüm buysa kalıyorum hemen ilk satırda
diyemedim, çünkü sen arkada çok güzeldin.
En uzun şiirlere sığmayacak kadar güzeldin:
Sol elini alnına siper edip Toroslardan aşağı
yere akan bir vadiydin. Bense tam o derin
yarın ağzında yüzümü yaslayıp koymuştum
lalesine vücudunun. Sen öylece uzuyordun:
Çıplak esmer teninle mor çiçekli bembeyaz
bir çarşafın üstünde göğe çizilen bir beden–
deseni binlerce papatya… Avuçlarım
göğsünün turuncunda yeşile çalıyordu!
Sonra birden siyah bir gökyüzüne kaydın.
Değen yıldızlar anında sönüyordu kuyularında
keşke o derinlerinde kaybolaydım binlerce.
Oysa dünyayı hep omuzlarımda duyumsuyorum
–bir yük vagonuyum ben. Sense nasıl da hafif
yitiverdin şeffaf bir ışıkla gecenin uzaklığında.
Ne düştü o! Bütün acılarıyla bir daha en derinden
yaşamalı ömrü bir anda tükenmek adına yeniden.
https://radyo.trt.net.tr/kanallar/radyo-3
Sartsız, biçimsiz ve zamansız varlığımla. Özümle.
"Ölm mülkümden eksik olsun nesnen" diye haykırsak da her an'a sızmıştır namussuz ve hayatın harika…
O sancak bu sancaktır o şartsız, biçimsiz, zamansız özü(mü) gürleştiriyorum.