Kategoriler: Genel

Hepimiz siborguz, hepimiz yaratığız!

Uluer Aydoğdu

Marshall Berman, “ahlaki ve entelektüel iflasın eşiği” olarak postmodernizmi “kendini radikal entelektüel şıklık (…) biçiminde tanıtan çaresizlik felsefesi, çevremizde sürüp giden uygarlığın çöküşüne yönelik karşı-sürüm” olarak özetler. Donna Haraway ise, “postmodern teslimiyetin somut örneği”, tezahürü, sureti olarak “hepimiz siborguz” diye “korkunç gerçeklerin önünde secdeye kapanmanın” çığırtkanlığına soyunmuştur. Yaşasın, artık bir “Siborg Manifestosu” bile var. “Mevcudiyetten sürgünlük”e övgü düzemekten, “tekno-kapitalist” makinenin sureti olmaktan başka nedir ki bu! Siborg Manifestosu, Kadınlar İçin Entegre Devrede Ortak bir dil Oluşturmaya Dair İronik bir Rüya diye tam da Marshall Berman’ın postmodernizm tarifine uygun “radikal entelektüel şıklık” olarak kendini gösteren oysa “çaresizliğin felsefesi” ve “ahlaki ve entelektüel iflasın eşiği” bir girizgahla “Bir siborg, bir sibernetik organizma, makine ile organizmanın oluşturduğu bir melez, kurgusal bir yaratık olmanın yanı sıra toplumsal gerçekliğe ait bir yaratıktır” diye ünler. Çevremizde sürüp giden uygarlığın çöküşünün bir uzantısıdır artık kendisi. Seyla Binhabib’in de vurguladığı üzere “öznenin ölümüdür” bu, “insanın ölümü”. Var’ın, Mevcudiyet’in, Hazır’ın yok edilişi. Şimdi, hepimiz siborguz, hepimiz yaratığız diye slogan atabiliriz sanırım.

Açıkçası, on-on iki bin yıldır “kadınlara, yerli kültürlere, hayatta kalan türlere, aslında mühendislik ürünü olmayan tüm yaşama karşı girişilen savaşların” sonucudur bu. Siborg Manifestosu, baskıya, evcilleştirilmeye, bu “ölüm seferine” karşı çıkmanın modasının geçtiğini, teslimiyetin ise moda olduğunu söylüyor açık açık. Tam da burada, makinenin lehine hepimizin, en iyimser ifadeyle nevrozlu yapıldığını söylememe gerek yok sanırım. On-on iki bin yıllık kallavi bir operasyonla bizden “eros ve içgüdüsel özgürlük” alınıp yerine kendini “bir tür keyifsizlik, bir hoşnutsuzluk” olarak gösteren suçluluk duygusu konulmuştur. Çünkü “… baskı ve yıkıcılığı sürdürmek için gereklidir” bu.

Peki, Zerzan’ın “Ya hep ya hiç mücadelesi”nde etkin bir rol üslenebilir miyiz hala? Alan Lightman’ın romanı Reunion’da bir karakter “en berbat anlamda ağırsızlaştık” diyor. Zerzan’a göre de “İlan edilen -ve dayanılmaz hale gelen- hafiflik, sürekli olarak ikmal edilen bedensizleşmenin hafifliğidir” ve “Tamamen teknikleşmiş bir varoluş, her şeyi mevcut olmayanın terimlerine göre yeniden tanımlayarak bizi ele geçiriyor.” Makine kararlı ve planlı…  Örneğin Milan Kundera eliyle makine, bu kötücül rahim bizi var olmanın şen ve şen bilgili, özü gür ağırlığına, sorumluluğuna burun kıvırmaya, şiir kıvırmaya iteliyor… Makineye entegre olma kurslarından biridir Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği! Böyle bir sürü kurstan geçtiğimiz kesin. “Sanallaşmak”, bu işte. “Adeta. Uzaklaşma” ya da “Mevcudiyetten Sürgünlük”.

Yazar
Uluer Aydoğdu

Son Yazılar

Günlük 2022 / 2014 / Tarihte bugün

İşyerinden çıkıp evine giden adam işyeri ile evi arasısında kaybolmuştur. Oysa emindir evine gittiğinden.

16 saat önce

Kendime yenildim, en büyük zafer!

foto: Hülya Özel Aydoğdu Kendime yenildim, en büyük zafer! Bir gün geldim ve söyledim şans…

3 gün önce

Başka nedir ki ağzın / gelir ağzımdan öper / acayip güzel olur dünya

rastgele gak der martının biri tarifesiz seferler güzeldir

3 gün önce

Mümkün olmayanlar da mümkün olmayarak mümkün oluyor

Doğum dışa ölmeke, ölüm içe doğmaktır.

6 gün önce

o küçük gök cismi kalbime çeke çeke seni

o küçük gök cismi kalbime çeke çeke seni

1 hafta önce

Bir kuşu gelip ağrımak

Bir kuşu gelip ağrımak

1 hafta önce