Rollo May, Yaratma Cesareti, adlı eşiz kitabında, ‘Yolunda Gitmeyen Süreçler’in var olan yapılanmaya genellikle bir tehdit olarak algılanarak ‘görüldüğü yerde ezilmeli’ şeklinde bir anlayışla değerlendirildiğini vurgular. Pek denenmeyen, kabul görmeyen ayrıksı da diyebileceğimiz diğer bir anlayışa göre ise ‘Yolunda Gitmeyen Süreçler’ yaratıcı ve yenilikçi süreçlerin kaynağı olabilir. Hatta biraz daha ileri giderek ‘Yolunda Gitmeyen Süreçler’in var olan sistem tarafından var edildiğini, yaratıldığını düşünecek olursak, böyle bir keşifle, varoluşsal kimi şifreleri çözmeye biraz daha yakınlaşmış oluruz. Çünkü ‘Yolunda Gitmeyen Süreçler’i doğanın kurduğu cümleler olarak kabul edersek dünyanın, giderek kâinatın bizle diyalog içinde olduğunu söylemek sanırım abartı olmayacaktır. Ancak, öyle görünüyor ki, biz doğayla gerçek bir diyalog kurmaktansa kendimize göre, bize uygun bir doğanın peşindeyiz İşte bu ‘insanbiçimsel monolog’ içeriden ve dışarıdan enerji akışlarının/alışverişin olmadığı kapalı devre bir sistem uygarlığımızın köklü özelliğidir. Oysa iyi biliyoruz ki “bize ilginç gelen olayların çoğu aslında açık sistemler, kendi çevreleriyle enerji veya madde (ve birisi bunlara bilgiyi de ekleyebilir) mübadele ediyorlar. Biyolojik ve sosyal sistemler elbette açıktırlar”. Diyeceğim sorularımıza bize göre yanıtlar vermesini bekliyoruz doğadan, hatta apaçık buna zorluyoruz doğayı. Oysa “Her gerçek diyalogda olduğu gibi yanıtlar çoğunlukla beklenene uymaz.” Örneğin mühendis, makine, mekanik sözcükleri… Bu üç sözcüğün benzer anlamlarının olduğunu söyler Prigogine ve Stengers ve eklerler: “Bu sözcükler bir rasyonel bilgiyi değil, bir tür kurnazlığı ve çıkarcılığı ima ederler. Doğal süreçleri öğrenmekteki amaç, onları daha verimli kullanmak değil, doğayı aldatmak, onu kendine karşı mekanize etmekti, yani eşyaya “doğal düzenin”in dışında birtakım işler yaptırmak ve ürünler verdirmektir.”
Doğada “her düzeyde sendelemeler, yön değiştirmeler, kararsızlıklar keşfederiz”, ama iş kendimize geldiğinde sendelemekten, yön değiştirmekten, karasızlıklardan korkarız. Bütün bunlarda bir yanlışlık olamaz mı? İnsan hiçbir şeyden kuşku duymadan nasıl yaşar? Belki de işin henüz çok başındayız, ancak buna rağmen dünyadaki çeşitliliğe bakacak olursak bu çeşitliliğin nasıl oluştuğunu sormak, gözümüzün önünde duran yanıta yönelmek çok önemli. Çünkü “Yeni bir atom bileşeni olan yenilik”lerin olabilmesi için atomların çarpışması kaçınılmazsa her şeyin karşılıklı olarak birbirleriyle etkileşim içinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ancak, “Demokritos’un takipçisi olan Epikuros, dünyanın boşlukta hareket eden atomlardan oluştuğunu ve atomların koşut yolları izleyerek tümünün aynı hızla düştüğü kanısındaydı.” Peki, “bu durumda nasıl çarpışabiliyorlardı? Yani bir atom bileşeni olan yenilik nasıl oluşabilirdi?” Epikuros’un buna yanıtı “öngörülemeyen zamanlarda atomların koşut düşüşünü fark edilemeyecek bir şekilde bozan, ad hoc (uygun) bir öğenin katılmasıyla sistemi kurtaran klinamen”di. Ah, evet “düşünce tarihinde temelsiz bir varsayım örneği”dir bu.
Öyle görünüyor ki yeni bir zihniyete gereksinim duyuyoruz. Bu zihniyet “ilk önce fizik yasalarımıza evrimsel boyutu katmalıdır, çünkü bu boyut olmadan çelişmeli bir gerçeklik anlayışına mahkûm oluruz. Belirlenemezciliği ve zaman simetrisizliğini fizik yasalarına yerleştirmek, bugün Epikuros ikilemine verebileceğimiz yanıttır.” Diğer yandan şunu da kabul etmek durumundayız: Determinist bir evren düşüncesi ile kendi kendine, kendini yaratan evren düşüncesi (Çin’de ve Japonya’da “doğa, kendi kendine var olan” anlamına gelir) arasındaki uçurum yakın bir zamanda kapanacak gibi görünmüyor. Hatta an ve an yeniden, yeniden yaratıcı ve yenilikçi olan bir evren betimlemesinin determinist evren savunucuları karşısında uçuk kaçık kaldığını da söylemek mümkün.
Doğumu öldürmek gerek ölümü doğurmamak için.
https://youtu.be/Ddo6iiOqiW8?feature=shared Süpriz evlilik yıldönumü partisi/15 Eylül 2011/Hülya'lı Kızın çalıştığı fabrikanın bahçesi/İzmir. Bir yanım geceyse…
https://insanbu.com/eski/a_haber0858.html?nosu=1082 Düşüncelerin, düşlerin ve algıların kapılarını açan bir diğer buluşma, bir şiir kitabıyla gerçekleşti. (Bilhassa…