Kategoriler: Genel

Yığılımlar/Öbekleşmeler

Uluer Aydoğdu

Üzerine titrediğimiz varlıklarımız varoluş sahasında gelip geçici içsel uzay-zaman düzenlemelerinden başka bir şey değil. Burada içsel derken; kendi kendine, kendini örgütleyen (self-organization) yaratıcı ve yenilikçi bir sistemden söz ettiğim sanırım anlaşılıyordur. Böylece bu yazıya herhangi bir aşkınlığın giremeyeceğini umuyorum.

Diğer yandan oluşları anlayabilmek için hem Ludvig Boltzmann’ın hem de Darwin’in üzerinde düşündükleri “yığılımlar (popülasyon)” düşüncesine şöyle bir bakıp burada birazcık eşelenirsek: “Darwin, bir seçim sürecine bağlı bireysel değişkenliğin nasıl bir sapmaya yol açtığını anlamamızı sağlayan şeyin bireylerin değil, uzun sürelerde yığılımların incelenmesi olduğunu göstermiştir. Aynı şekilde, Boltzmann, bireysel dinamik yörüngelerin betimlenmesine bağlı kalınırsa, önceden bildirdiği ikinci ilkenin ve entropinin kendiliğinden yükselmesinin anlaşılamayacağını savunmuştur. Bunlar, entropi artışının izlediği, global sapmayı oluşturan bir parçacıklar yığılımındaki sayısız çarpışmalardır.” Bu bağlamda kâinat, anbean, yeniden, yeniden yapılanarak düzensizleşip dengeden uzaklaşırken bileşenlerini açığa çıkaran bir var etme süreci içinde geleceğe doğru hareket eder. Başlangıçta sisteme, sistemin bütünlüğü içinde körlemesine hizmet eden bileşenler/parçacıklar dengeden uzak hallerde aralarındaki sayısız çarpışma ile sistemi yeni bir dengeye götüren bir işlerlik kazanırlar. Diyeceğim ‘Yolunda Gitmeyen Süreçler’ aslında yeni bir yol arayışıdır. Tıpkı düzensizliklerin yeni bir düzen/gramer, hastalıkların da yeni bir sağlık arayışı olduğu gibi.

Öyle görünüyor ki, bir sistemi oluşturan bileşenlerin birbirleriyle etkileşimli süreçler olabilmesi için sistemin dengeden uzak bir halde olması gerekiyor. Çünkü ancak bu haldeyken uyanan ve böylece “görmeye başlayan” madde birbirleriyle etkileşerek, çarpışarak, dayanışmalara girişerek yapılıp edilecekleri bütünü yapıp edebiliyorlar. Bu da yaratıcı ve yenilikçi olmak anlamına geliyor. Dolayısıyla, Ilya Prigogine’nin de söylediği gibi “eğer sistem, etkileşimsiz bir parçacıklar sistemine indirgenebilirse, ne çarpışmalar ne de korelasyonlar akısı olacaktır.” Bu, istikrarlı, ama ölü bir sistem anlamına mı gelir bilmiyorum, ama böyle bir sistemde yaratıcı ve yenilikçi süreçlerin olamayacağını söyleyebiliriz.

Unutmayalım ki, “Zaman oku görünmüyorsa madde görmez, dengeye körü körüne bağlı kalır. Zamanın oku ortaya çıktığındaysa, madde dengeden uzaklaşmış olarak görmeye başlar!”

Yazar
Uluer Aydoğdu

Son Yazılar

OLUŞ FELSEFESİ[1] ya da KAPTAN AHAP OLUŞ

Dünya daha önce de vardı, ama ben onu yeniden doğurmak için dünyaya geldim. İşbirliği yok…

2 hafta önce

10 yıl önce bugün/17 Kasım 2014

Öylesine, başıboş ve hülyalı...

2 hafta önce

Beni bir sapana koymuşlar

Beni bir sapana koymuşlar suyun muradını dökmüşler üzerime.

3 hafta önce

Belki üstümüzden bir kuş geçer:)

Belki üstümüzden bir kuş geçer:)

3 hafta önce

7 Kasım 2024/Bugün günlerden Yanakları AL AL Şiirden/Çarşamba

https://radyo.trt.net.tr/kanallar/radyo-3

4 hafta önce