Sular kırılarak akıyor Elektrik yürümüyor lambaya Adın kesilmiş odalardan Duvarlar kalbime kadar çatlak Aralarında ölü güvercinlerin beyazı Aralarında oluk oluk bir yalnızlık İçimde bir sese tutunma isteği Kimi arasam aptalca bir pansuman Ama korkunç işliyor gövdemdeki tuzak Yarım ayak kalmış atlar, aşklar yarım ayak Yine de koşuyorlar bir namlunun ucunda Her yana sıcaklığın bulaşmış Keşke şu sandalyeye düşman olsaydın Şu bardağı tutuşunu düşürüp kırsaydın Camların kanına çizilmiş yüzün Yeryüzünün ilk günki göğünü Pencereden içeri sokmasaydın Çarşaflara kuş kuş, yıldız yıldız Kasığından süzülen kaygan harflerle İnleyen buharıyla hayvanlarımızın Öyle kadın kadın, kısrak kısrak Genişleyen bir kırmızıyı kazımasaydın O zaman hedeflenmezdi yüreğime dört koldan İzlerinden fışkıran ısırgan otu İçimde gezici bir boşluk kabarmazdı Son sürat, çırılçıplak, damarımda Hiç durmadan kendini tekrarlamazdı Bir hançerin tam saplanırkenki sesi
Fusus'ül Hikem okudum hiç yoktan gökyüzünde hiç yoktan kuşlar uçuyor hiç yoktan bir taşın başında…
Gelir her şey kendi biçimi kendi özüyle dünya kendine benzer.
sarksak eşyanın hiç taraflarına şiir üzerine şiir düzenlesek