“Buradaki sorumuz şu: Yaşadığı zamanı aşan kaç yazarımız var? Daraltarak yineleyelim, 21’inci yüzyılda olduğumuzu unutmadan: Henüz başlarında sayılırız 21’incisinin, tamam, ama 20’nci yüzyılı aşabilmiş kaç yazarımız var? Kendisine kalanı, hazır bulduğunu yani, darmadağın eden ve kendisinden sonrasını da damgalayabilen kaç düşünürümüz, yazarımız var? İlk bakışta “İşte o!” diyebileceğimiz kadar özgün ve etkili kaç yazarımız var? Kaç aydınımız?
İki.
Biri geçen yüzyıla bir bıçak gibi girmişti ve hâlâ rüzgârını hissediyoruz. Eskitilemiyor. Diğeri, Türkçeden, yüzyılın son çeyreğinde bir bıçak gibi çıkmıştı ve hâlâ aramızda; rüzgârı yüzümüzde, sırtımızda.
İki genç devrimci bunlar, iki yazı ustası. Nâzım Hikmet ve Yalçın Küçük, Türkçenin yazı dünyasında, geçen yüzyıldan bu yüzyıla etkisi derinleşerek süren iki benzersiz müdahaledir. İki doruk. Başkalarıyla karıştırılamayacak kadar özgün ve ileri zamanlar üzerinde de etkili.”
kavisler, kavisler, kavisler aborjinal bir şeydir varoluş abasıyanık bir şey Hülya şey
Topla bakalım hiç açılarını bir sığırcık ediyor musun!
Mars, bu. Hülya'lı Kızın yakışıklısı. Onun yanında sabahladım dün gece. Hava ciddi ciddi soğuktu, ama…
aşk başlarında ve özellikle de sevişmeye beş kala/ başlıyordu ötmeye kalbimin üstünde bir kuş
Tepe not: Hülya Özel Aydoğdu ile birlikte Bayraklı sahilinde- 3 Mayıs 2014 Fotoğraf: Hülya Özel…
"ÖFKE, son yarım yüzyılda Türk çürümesinin sanat sayesinde nasıl yayıldığını anlatıyor..."