-Yıldırımdan korkmayan çocukların pekiyi yürüyüşü için üç kere: Hurra, hurra, hurra- Ben doğuma atıldım ölümüne ölüme atıldım doğumuna ben yazı toprağına ben ten bahçesine atıldım aşkın dar boğazından geçtim suyun rahle-i tedrisatından bir ısıl hayvan idim sevişiyordu dalgalarla gemiler onların içinden onların ahlakından geçtim kendi canına kıydıkça kendini yaratan yıldızlar patlayıp ummana yayılmış duygular gördüm toprakla diyalektiğe girişmiş çiftçiler aha işte ışıkla ahbap çavuş olmuş Modigliani o süper Zerdüşt’ü gördüm ben çiçeklerin havarisini Güneş’in efradından ötüşünü karatavuğun. Düşünce yahnisi yiyip aşk çorbası içerek yeni bir gökyüzü yapıyordu Modigliani inanalım diye başka diyarlara kanat çırpışını, bir serçe gibi cıvıldayışını koyuyordu tuvale şimdi, burada var olmanın tuhaf sesini kalbini, devrik bir cümle gibi atan leoparın çevik adımlarını iç içeyiz işte Modigliani bunu yayıyordu aramıza raks eden kaosu, sincabın neşesini yaydan çıkmış arzunun vınlayışını. Çok büyük küçücük deryanın içindeyiz mini minnacık devasa kertenkeleler, eğrelti otları, şiirler sarmış etrafımızı alt üste, üst altayız, kabuk kabuğa, et ete aşk, meşk, salyangozlar tek kale maç yapıyoruz biz bize, korkma bunu koyuyordu Modigliani önümüze imlasız bir gramer gibi doğduğumuz dünyayı kuzeyi, batıyı kendi canına kıyıp kıyıp kendini yaratmak asıl yurdumuzdur katıp renklere ölümle dirimi sonsuzluğu koyuyordu içimize Modigliani ışımaları, yerellikleri büyük küçük patlamaları. Benlik her şeyin kendi avlusu ben diye kapısı olan buradan gireriz birbirimize başlarız öpüşmeye buradan dünyaya çıkarız püfür püfür ne âlâ dokunmak, o bizim göndere çektiğimiz en aşkın dilimiz gezdirir zamanı aramızda bir dost gibi resim çizmiyor aha işte soyunuyor Modigliani, hep üryan nehirlerin gürül gürül ve doludizgin akışından başka bir şey görmedim üzerinde ben tam tuttum, kavradım derken avucumuzdan akıp giden dünyanın halidir, meali her an kendi yasını tutup her an kendi şölenini kutlayan bir evren konduruyor tuvale, bak gidip sevişiyor onunla doğumun sesini çiziyor kuzgunun ötüşünü, ölümün sessizliğini. Üzerimizde gezinen ürpertiler hayvanın uyanışıdır Modigliani, koyuyor içimize uyanışı dirilip uçuyoruz kendi üzerimizde. Modigliani, yaydıkça aramıza varoluşun cıvıldayışını dünya, ha babam atıyor üzerinden ağırlıklarını bi yeğni, bi yeğni oluyorum ki bir iğne deliğinden bile geçebilirim artık hurra, hurra, hurra!
Fusus'ül Hikem okudum hiç yoktan gökyüzünde hiç yoktan kuşlar uçuyor hiç yoktan bir taşın başında…
Gelir her şey kendi biçimi kendi özüyle dünya kendine benzer.
sarksak eşyanın hiç taraflarına şiir üzerine şiir düzenlesek