Zühal Tekkanat ve Seyyit Nezir’in birbirini karşılıklı ayartmasıyla dernek tüzüğündeki dergi yayımlama maddesinin Üvercinka adıyla yaşama geçişinin 70. ayında ve sayısındayız. Tekkanat; Cemal Süreya’nın yapıtlarından kendi payına düşen telifin önemli bir bölümünü derneğin ve derginin mali açıklarını kapatmaya ayırdı. Geçtiğimiz Ekim ayında beklenmedik ölümü, derneğe ve dergiye ağır sorunlarla yansıdıysa da, dernek Kasım’daki genel kuruldan güçlenerek çıktı. 9 Ocak’ta ise üyeler ve okurlar Üvercinka’nın 5. cildiyle buluştu. Mart’ta Kovid – 19 küresel salgınıyla birlikte kitapçılar da kapanmaya yüz tutunca, dergi artık asla yürümez diyenlerse bir daha yanıldı: Dergiye beş yıldır sürekli emek veren yazarlardan 40 kadarı, maliyetini karşılamanın yanı sıra dergiyi çevrelerindeki okurlarla buluşturmayı üstlendi. Üvercinka İmecesi, 5 aydır dergiyi daha güçlü ve yaygın hale getirdi; derneğin giderleri karşılandı, sanatolayi.com’un temeli atıldı.
https://www.aydinlik.com.tr/haber/imecenin-gucu-215724
Aşağıdaki şiirimle (Yeryüzü Yeniği, 2013, s. 49) Üvercinka (Ağustos 2020, Sayı 70)’dayım.
Türkiye Tarihi
-Anımsatma, unutanlar için
Yunus’ta yunduk biz
Fikret’le istiklale çalıştık
yüzdük Hacı Bektaşi Veli deryasında
Jön Türkleriz
önümüz arkamız aşk
üstümüz başımız kuş.
Yola dökülmüş gönlü akıtmalı beş yüz atlı
dayanın geliyoruz diyorlar
dayanıyoruz leylaklar, türküler, kadınlar
Jön Türkleriz
siz barbar dersiniz, biz
hakan.
Şah damarımızda Mustafa Kemal
güneş gidip şaman
Dedem Korkut gelip yanmaya hevesli zabit duran
oluşunu sevdiğim
ölünür icabında bu kara sevdadan
hiç bu kadar güzel ölünmemiş olunur
neye sayarsanız artık
nara, rüzgâra, başağa
at süreriz gönülden gönle biz
Jön Türkleriz
Âşık Veysel’i, Nazım’ı iyi biliriz
kim baharmış, kim kış.
Ekmek idi Çanakkale’de geçilemeyen
su idi
Dumlupınar’a ve oradan İzmir’e akan
kalbimizdi irice
bir bildiği vardı hayatın
dünya dönende
kuşlar uçanda.
İnsan girip Anafartalar’a Kemal çıkarız
severiz dirimi, onun türkülerini biz
güneş işe girişmiş, bak
ışk taşıyor kağnılar
yağmur, ustabaşı sanki
toprağı, suyu yönetiyor aşk
ilelebet çete reisi.
Barış mı, Kurtuluş Savaşı ile
Lozan’ın aydınlık sokaklarını biliriz
Polatlı Ovası’nı ve taşını Ankara’nın
bir sapana koymuşlar
suyun muradını dökmüşler üzerimize
şu kertenkeleye sorun isterseniz
bazen köpürür su, menevişlenir
o menevişlerden geliyoruz biz, o deyişlerden
şeker söylesek çocuklara kuş söylesek
vakit daha şiirken
ardıçlara varıp yağmur söylesek
Jön Türkleriz.
Yurt kuran ölmeyi emretmişse
ve bir güzel ölmüşsek ve
ölüyorsak hâlâ
inceldikçe inceliyorsa o edalı memleket kuşları boyunlarımız
hakka tapmışlığımızdandır
aşksız, şiirsiz olmaz
vatansız asla
kim koymuş bizi buraya
Pir Sultan Abdal
biliriz biz
güneşe doğru büyür insan
iyi biliriz.
19 Mayıs’ta gönlümüze çıkmıştır Mustafa Kemal
sayımız da var suyumuz da kıyamet kadar
Jön Türkleriz
içimiz dışımız vatan
üstümüz başımız isyan.
Ya oyalı mendiller ya ölüm!
Fusus'ül Hikem okudum hiç yoktan gökyüzünde hiç yoktan kuşlar uçuyor hiç yoktan bir taşın başında…
Gelir her şey kendi biçimi kendi özüyle dünya kendine benzer.
sarksak eşyanın hiç taraflarına şiir üzerine şiir düzenlesek