Uzay-zaman kafesinin bir yerinde, dünya denilen tümsekte, şöyle kalp irisi bir mana taneciği bulabilir miyim diye eşelendiğimdir
-Hisseden ve hissetmeyen tüm varlıkların huzurunda
Ah, gece, gündüzün; gündüz, gecenin güzel annesidir.
Doğumdan daha ölümcül, ölümden daha doğumcul bir kaçış çizgisi var mı, yok.
İlgisizdir yeryüzü, “Saman köpekleri”nden başka bir şey değilsin onun gözünde, aldırmaz gözyaşlarına, ama ben yine de balinalar gibi ağlıyorum hiçin hiçin.
Aha işte bahçenin başına dinelmiş
şiir şiir zerdali veriyor
o zerdali ağacı hakkında zerdali ağacıdır dünya
sardunyalar hakkında sardunya
kuşlar hakkında kuş.
Doğumu uzun süren şeylerin, örneğin çakıl taşlarının, kayalıkların, impatorlukların, ideolojilerin, dinlerin, yıldızların ölümü, yani hayatları uzun sürer. Ne kadar katı, sert ve hareketsiz görünürlerse görünsünler her şey akıştır ve için için, dışın dışın akışa döndürülür.
Ulu bir er idi Rimbaud
varmağla, bitmeğle işi olmayan
“fru fru eden yıldızların” etrafında dönende
Habeşistan diye küheylanına atlayıp ummana açılanda.
Ölü ya da diri dünyaya gömülüyüz.
Gelir her şey kendi biçimi kendi özüyle dünya kendine benzer.
sarksak eşyanın hiç taraflarına şiir üzerine şiir düzenlesek
dipteyim/tersinden bakarsanız yukarıda/ağrım hep turfanda/ kalbimi parlatırım sabah akşam halil rıfat’ta/hayat, maliyetini karşılamayan iş.