Munch’ın Çığlık, adlı tabloyu nasıl yaptığına dair nefis şiiri:
Bir akşam
Kristiania yakınlarında
tepelik bir patikada yürüyordum –
iki dostumla birlikte. Hayatın ruhumu
yarıp içine aktığı bir vakitti.
Güneş batmaktaydı – ufukta
alevlere gömülmüştü.
Cehennemin yüzeyini kesip geçen
kanlı bir ateş kılıcı gibiydi.
Gökyüzü sanki kana bulanmıştı –
alev dilimleriyle kat kat kesilmişti – tepeler laciverde bürünmüş
fiyort – soğuk mavi, sarı ve kırmızı renklerle
lime lime olmuştu
Patikada ve ahşap çitin üzerinde – patlayan kan kırmızısı –
dostlarım gözlerimi kamaştıran sarı – beyaz lekelere dönüştüler –
çok şiddetli bir çığlık
hissettim – ve duydum,
evet, çok şiddetli
bir çığlık doğanın çizgilerini – doğadaki renkleri – kırıverdi –
çizgiler ve renkler devinim içinde titreştiler –
hayatın bu dalgalanmaları yalnızca gözlerimi değil
kulaklarımı da dalgalandırdı –
demem o ki, gerçek bir çığlık duydum – sonrasında da Çığlık resmini yaptım.
Ankara'danım, limon ağacının altındaki serinlikten/Erciyes'e kadar gidebiliriz, oradaki çakıl taşlarından/aşkın kanunundan, ağacın ahlakından... ~~~~~~~~~~~~ ●□●□●□●□●□●□…
https://twitter.com/nihatbehramoglu/status/1658376027335172096?t=cma2IVqlsDWa_4ZNAN9mqA&s=19 "Düşsen de bekleme yerde, kalk inadına koşunu sürdür Hoşnut, çocuksu, umut ve tutkuyla aşarak…
Ölümden daha doğumcul, doğumdan daha ölümcül bir kaçış çizgisi var mı, yok. Gece, gündüzün; gündüz,…
Basarsın kendine çalımı aha işte dünya tam karşındadır o büyülü kale girersin kendi dibine bir…