Sana ayıp oluyor
Yere düşmüş kitap gibi
duran yaşamım
alıp seni yeniden
başucuma koyuyorum
O gece
aşkın başına oturup ellerimi ısıttım
hemen oracıktaki yaşlı ağaçlar canlandı
eski gökyüzü ve suskun deniz canlandı
barikattaki eli kılıçlı çocuk canlandı
kabuk bağlamış akşamın altındaki kent
ve eşyanın ölü dili.
Uzun boylu ve kıvırcık bir hüznü dolaştırıyordum sevgilim diye.
bir yolunu bulup oracıkta kendimi bıçakladım
söz aktı oluk oluk
iyi huylu çarşılar aktı
camiler, bahçeler
hepsi senin rengindeydi: sarı
bir keşiş rahiptim
külü yara yara gidiyordum
atölyeler çıkıyordu karşıma
içinde senin resimlerin yapılan
konuşmalar, fısıltılar
son damlasına kadar sevişmeler
oradaydım, akrabaydım bütün ışıklarla
taşlarla, otlarla, sularla
ne kadar çok konuşacaklarım varmış
ne kadar çok göresim gelmiş seni
ellerim toprağa deyince anladım.
Sonra iri kıyım gövdemi attım sönmekte olan kente.
Yaşlı Büyücünün Memeleri, Prospero Yayınları, Ankara, 1994.
Fusus'ül Hikem okudum hiç yoktan gökyüzünde hiç yoktan kuşlar uçuyor hiç yoktan bir taşın başında…
Gelir her şey kendi biçimi kendi özüyle dünya kendine benzer.
sarksak eşyanın hiç taraflarına şiir üzerine şiir düzenlesek