Ergin Günçe, 16 Ocak 1983’de Ankara’daki uçak kazasında aramızdan ayrıldı. Eşi, Gülseren Günçe doktorum, Engin Geçtan’ın yönlendirmesiyle, beni ummana salan eşik cinim. Eşik cinleri “ölümcül sıçramalar” arifesinde, derin uyanmalardayken insanın kulağına olduğu kadar aklına, kalbine umut şeyler, gelecek şeyler, şiir şeyler fısıldarlar. Biraz üryansam, biraz abdal, biraz Aborjin, Engin Geçtan’la birlikte Gülseren Günçe’dendir.
Ah evet,
Kendi kendine kendisiyle beslenir dünya
her sabah bolca kuşku atarım önüne, bir sürü soru
işim budur benim
epey kalp otu atarım,
bazen kan, çokça ter
aha işte hiç yoktan gökyüzünde hiç yoktan kuşlar uçuyor
soyum onlardandır
Ergin Günçe’den, Goethe’den, Rimbaud’dan, Ilya Prigogine’den.
Varolamayacakları yere varınca var olacakları yere, doğurgan rahim toprağın şefkatine, bildiğine, rahmetine tohum olarak ekilmişlerdir. Mahsul tohum olmuştur, tohum çoktan mahsul. Başımın üstündedirler, kalbimin üstünde, aklımın üstünde.
Ergin Günçe’nin “Türkiye Kadar Bir Çiçek” adlı kitabını ise Gülseren Günçe şöyle imzalamıştı: “Bu kitap gerçekten duygulu ve iyi iki insan arasında bir haberleşmedir bence. 6. 3. 1991”.
Saygımla.
16 Ağustos 2021
aşkın en eski grameridir ter / güzelce bellemeli
Önümüzdeki şiirlere bakacağız artık.
Bir solucan deliği bulunur elbet inanırım böyle şeylere hep geçitlere rastlamaz mıyız zaten dehlizlere, kaçış…