Ana SayfagünlükYeryüzü Yeniği - Uluer Aydoğdu, Zımba Kitap Yayınları, 1. Basım, Ocak 2013...

Yeryüzü Yeniği – Uluer Aydoğdu, Zımba Kitap Yayınları, 1. Basım, Ocak 2013 / Ahmet Günbaş

Yazar

Tarih

Kategori

Yeryüzü Yeniği – Uluer Aydoğdu, Zımba Kitap Yayınları, 1. basım, Ocak 2013

Ahmet Günbaş 

Uluer Aydoğdu, bir önsöz yazma gereğini duymuş son yapıtına, “Bu Bir Şiir Değildir” başlığıyla! Özetle Yeryüzü Yeniği hakkında ipuçları veriyor. Ama ben, “kendi kendine soluyan ve var eden kişinin” yenikliğini asla kabul etmiyorum. O da farkında bunun. “Varoluşun aç ve cesur sesiyle: Ben Hiperborea’lıyım, dalgalanan deniz, orman ahlakım.” (s:5) derken her türlü şarlatanlığa meydan okuduğunu iyi biliyor! Bu derli toplu ses, şiirler boyunca her kapıyı çalan kişilikli bir rüzgâra dönüşüyor. Rüzgâr, evet hiçbir yerde oturmayan bir rüzgârdır artık o! İşi başından aşkın… Eşkin atlarıyla geleceğe doğru:
“Ben çok uzak bir gelecekte oturuyorum, atların yürüyüşünde, ey sevgili ben senin geleceğinde oturuyorum. Kuşlarda, güllerde, akşamlarda, pervaza dayanmış bir dirseğin burkuluşunda oturuyorum.” (s:9)

O ses önemli, o sesin yitireceği zaman yok! Kâh Jacques Prevet’le aynı eksende buluşup giderek bir bilinç gezintisine dönüşerek, kâh tanrıları, şairleri sorgulayarak… Ele avuca gelmez ironisine bakılırsa tam “Ululer Cini” o! Hinoğlu bir zekâyla şiire süzülüveren külyutmaz biri! Edip Cansever’e atfen, “iyi günler ruhi bey, nasılsınız / ben kaçtım” (s:12) cinliği kendini şöyle tanımlar:

“Bir kertenkele gibi tım tım
ovaladım sihirli lambasını Uluer’in
cini oldum, ini
verdim ülkeme
ölümüm cebimde
ölümüm bedava
hediyem.” (s:13)

Alın size dört dörtlük bir adanmışlık!..
Aydoğdu’nun üslubu, söz ve felsefeyi ironik zekâsıyla buluşturur. Yerelle evrenseli de aynı şekilde birleştirir. Bunda hiç mi hiç sıkıntıya düşmez. Cinlikten söz ediyorsa, rüzgârlı cinliğini yakıştırmıştır kendine. İniverir, geçiverir, kaçıverir; ancak birkaç dizeyle öyle keskin izler bırakır ki şaşarsınız! Bunların dışında çok yönlü derin okumaların yansımalarını görürsünüz şiir hamurunda. Bir yerde doğayı, yaşamı okuma sanatıdır bu. “Bir bildiği olmalı hayatın, ben ne bilirim!” (s:17) derken kuşku gömleği ateşten gömleğe dönüşür. Durmadan sorular üreten, ünlem işaretleriyle bizi köşeye sıkıştıran sorgulayıcı özelliği kavramların altını üstüne getirir. En azından kendimize dönüp yeniden bakmak gereksinimini duyarız. Tersine gelişenin, üzeri örtülenin, varoluşçu sezgileri bir kenara koyan sıradanlaşmanın hesabını tutar Aydoğdu. Öyle ki şu iki dize bile uzun uzadıya sorgulanmaya muhtaçtır her haliyle:
“Tanrıyı suçlayıp durma çok yaş var aramızda” (s:18)
“annen doğurarak öldürdü seni” (s:19)

Haydi, ayıklayın bakalım pirincin taşını! Yeryüzü yeniği olduğumuz unutulmadan!..

Tanrıyla aramızdaki yaş farkı da, ölümlü doğumlar da hep oradan başlıyor.
Biraz ileride Genkabı şiiriyle tanışınca, neler olup bittiğini anlarsınız. Daha ileride ise, çırılçıplak bir slogan karşılar sizi:
“En büyük ölüm başka doğum yok!” (s:22)
Önümüzdeki şiirlere baksak da kocaman bir çukur vardır aramızda. “Gel gör beni aşkı neyledim” (s:28) demek her şeyin içine ettiğimizin resmidir. Yakınmalar arasında aşka ne denli uzak kaldığımız dile getirilir. Yeniklik, yeni oluşumların da başlangıcıdır:
“Bir şeyler oluşuyoruz Kû tam olarak var olduğumu söyleyemem bu yüzden
kimse söyleyemez
her yanımı kasıp kavuran eksiklikten muzdaripim anlayacağın
tamamlanmayı umuyorum senle” (s:31)

Aslında gelecekle derdi olan inatçı, dirençli, iyimser bir şiirdir Aydoğdu’nun şiiri. Toparlanmak için yenilgiyi kabullenmekten başka şansı yoktur. “Şiirin emekçi, namuslu, yurtsever ve aynı zamanda aşklı olanını severim.” (s:35) ilkesiyle hareket eder. “Kalbim, kâh yeryüzü felsefesi, kâh gökyüzü” (s:40) şenliğine yazılıdır. Bunu, içinde kadın olan şiirlerde de görürüz. Sözgelimi Mualla, Germiyan (Kerimanlı şiirdir) ve Jülide şiirleri, Godo’yu bekleyen insanlık için aşkla karışık formüller üretir. Salt Jülide’ye uğramak bile tanımsız sevinçler bağışlar kavrukluğumuza:
“Bazen şiirlenir insan
işaret parmağı olur kendine
aşk, insan bilmektir
alevi savunmalıyız Jülide
beni öp” (s:44)

“Ya oyalı mendiller ya ölüm!” sloganıyla noktalanan Türkiye Tarihi ise, coşkun kurtuluş aydınlığıyla yüklüdür. Zor Günler’in eşiğinde kanıtlamaya hazırdır adanmışlığını:
“Tüccarlığım, yalanım dolanım yok da kavgam var benim, kavgam
emekten yana, karıncadan yana
yaşansa da zor günler
gelmez elimden insan olmaktan başka bir şey ah… Zulme uğramışlığım var da
hainliğim, alçaklığım yok benim.
İsmim ulu (bir) er” (s:52)

Ancak beni hayli sarsan, geçen yılın en güzel şiirleri arasında saydığım Yap İşini’deki görkemli çağrıya uğramadan geçmeyiniz, derim. Bir büyük gözle gelişeni görmek, diyalektik bir sezgiyle doğayı ve insanı kışkırtmak okuru bayağı heyecanlandırıyor:
“…/şenlik mi, size düşer / yapın işinizi tornacılar / madenciler işinizi yapın / uçurtmayı en iyi siz uçurursunuz / dökümcüler, yontucular buraya / yapın işinizi şairler “ (s:57) dizeleri Godot’u beklemeyi hayal olmaktan çıkarıyor.

Size önerim, Yunus diliyle varsıllaşmış “aşkın en eski grameridir ter / güzelce bellemeli” (s:59) gerçeğiyle mayalanan Kalp Üstünde Bir Kuş Öter Devrim Deyu şiirin akışına karışın bir an önce.

Aydoğdu, aşkın ve çağıltılı bir dil tadı bırakıyor her dizesiyle.

Yeryüzü Yeniği, kendinden söz ettirmek zorunda!

(Şiirden Şiire-XXXIX, Çini Kitap, Temmuz/Ağustos 2013, sayı:19)

————————————

Üstadım Ahmet Günbaş,

Benim için büyük, yoğun ve önemli bir belge bu. Onur, sevinç. Pek alışık değilim aslında böyle aynalanmalara. Işık tutmuşsun. Pırıl pırıl hissettim kendimi. Öyle ya yazan Ahmet Günbaş. Tamam, harfler, sözcükler ve cümlelerden oluşuyor bu metin. Ancak ortaya çıkan bütünün, bileşenlerinin toplamını aşan bir anlamı ve hayatı var. Fazlası farklıdır, more is different. Çok teşekkür ediyorum. Aldım kalp hizama, şiir hizama, yaşam hizama iliştirdim.

Uluer Aydoğdu

En çok okunanlar

At, avrat, silah

En Son Yorumlar