09:34
Huzurundayım canım.
Mutfak. Ana üs.
Hava bayağı soğudu. Üşuyor muyum, biraz. Üşümek… Üşüyorsun yahu! Müthiş bir şey.
Sigara ve toz tarçınlı türk kahvesi. Ayin gibi bir şey bu. Tabii senle bambaşkaydı. Ah.
Bir dolu işim var. Olsun. Köri nerdeyse hep dışarıda. Aslında işime geliyor, en azından Mars’a karşı mahcup olmuyorum. Çünkü Köri’yi içer alıp kapıyı Mars’ın yüzüne kapamak berbat bir şey. Yazın, o sıcaklarda ikisini de içeriye alıyordum. Salonu paletle ayırdım. Temas olmayınca kıskançlık kavgaları da olmuyor. Zor işler. Ne yapayım.
💙
Makrop…
Oluşu güzel oyun
Şiir tesirli termodinamik anlatı.
Sen üçüzlere hamileyken yazdığım anlatı. Aklıma düştü sabah sabah. Üçüzler:) Sonra düştüler. O gün, o an. Alsancak’ta. Yığılıp kalmıştık. Acı da acıymış yahu.
Sigaranın kokusu, şimşekler. Duvarda bir leke. Lekede bir dünya. Dünyada beyazlar, siyahlar, acılar. Etrafını çevirip bir karenin içine alınca iyice belirginleşiveriyor leke. 2009, İzmir. Sepetin içinde çillenmiş patatesler, balkon. “Her gecenin sabahı vardır” diyen heriflerin katlanılamaz salaklıkları. Söylenecek çok şey var. Gök gürlemeleri korkutuyor insanı. Abarttı işi. Özenle hazırlanmış bir çukulata reklamı. Çerçeveleyince bir şey oluyor leke, yoksa farkında bile değilsin. Suyun sesi geliyor yukarıdan, gün boyu üzerine yapışıp sinmiş dedikoduları, verip veriştirmeleri, aç bakışları temizliyor. Ayin. Bir aklanıp temizlenme rindi. Çok titizdir, dünya böyle bir yer, aldırma ya da aldır. Sıraca hastalığı gibi. Kafada alacalı düşünceler, oluş trafiği. Paralel ya da paralel olmayan evrimler. Oluşmaktan korkmasak! Hallerden hallere. Sıvılaşmalar, katılaşmalar, buharlaşmalar. Akıp gitmekten korkuyoruz. Bir gök gürlemesi daha. Suyun sesi kesildi. Verdiğini alıp aldığını veren varın oluşu, oluşun varı, varlığı.
10:04
Hülya ile Ulu ❤️
15 Kasım 2012, on iki yıl önce youtube’a yüklemişim. Ah be Hülya.
Sen bana bir adım at hele
ben sana şerbet olurum diyor
ağzının kenarındaki gülümseme.