Uluer Aydoğdu
Mutlubaharlarevi, İzmir, Mayıs 2019
Hayatsızdım bir vakitler
gram hayat girmemişti gözüme
bir girdapta dönüp duruyordum
uyurgezermişim meğerse
körmüşüm basbayağı
debelenip duruyormuşum
sayıklayıp duruyormuşum güneşin altında
bulanıkmış aydınlık sandığım bilincim
boz, acı bir su.
Beni Haşim uyandırdı bir hışımla
beni Nazım
beni kalbim
doğurgan rahmim benim
sıçrama tahtam.
Yaratmanın ve cana kıymanın zamanı gelecek
henüz zamanımız gelmedi diyor şair
‘ilahi Eliot, daha ne zaman kabilesi’nden geliyorum ben
‘yapıp ettikçe yapılıp ediliyor yapılıp edildikçe yapıp ediyoruz soyu’ndan
Guernica var tam ortada eşsiz, mat ve sürekli
başka bir dünyaya davetiyedir bu dünyayı reddiye
o sarıasma kuşundan geliyorum ben
yanakları al al olmuş şiirlerden
aha işte içime çekiyorum kokunuzu ey güzel insanlar
yumruklarım öfkeli, yumruklarım ısrarlı
yumruklarımda binlerce yıllık bir inat
kalbimde güzel günler ekili.
Kuş oluş tezgahından geçtim nasıl olsa
kendimi geçip, ülkeleri geçip, milletleri, gidiyorum
devrim oluyor, bak
devirip kendimi gidiyorum
durmayarak durma diyor buna bilge, gidiyorum
yaratmaktan daha cana kıyıcı
cana kıymaktan daha yaratıcı bir şiir yok, gidiyorum
var eden de benim var olan da
fakat yoktur kibrim falan
kuşlara inanırım bir tek
inanmam ölüme
çünkü batımdır ölüm, ölüm dedikleri
ters dönmüş doğum.
Zarlar yuvarlanıyor, zarlar gelmedi daha
armağan saydım bunu hiç yoktan
bir ıslık tutturdum
bir gelecek tutturdum gidiyorum
daha kuşanılmamış, daha çekilmemiş bir şiir var
kalbimin örsünde o kılıcı dövüyorum
say ki demirciyim, say ki ok-yay düzeneği tırtılın teki
say ki şelaleyi sezince titreyip ürperen bir damla su
saati koklaşıp koklaşıp öpüşmelere ayarlıyorum gün boyu
sana sarılıyorum yeniden
daha bir kuş oluyorum sarıldıkça
daha bir düş
derin uyanmalardayım, upuzun nöbetlerde
sel, duygu tarlasıyım
direniş bahçesi
matematik ve felsefe ekili.
Ulumalarımı bir işitsen
kaleye sen geç dersin
hücumda sen varsan
geçerim sevdiceğim
gözlerimi şiir açar
beklerim kaleyi
yâr, bana bir sığırcık yuvası
yâr, bana çekirdeğin içi
yâr, bana bahar
başka bir şey olmasa da olur.
Uyanıp kaldım ben ey zalimler
bu bir başkaldırı, bu bir döl, bu bir ısrar
ıtır ve hayatı müdafaa kokan
buyurun
bir de buradan göğe bakalım
flamingolar gibi yavaş yavaş ama
birlikte havalanabiliriz hepimiz.
Gel öpeyim seni yeni bir dilsen
bin yıllık, on bin yıllık kavgayla
yıldızlara, bulutumsulara, galaksilere koşan benim
çünkü daha çok gökyüzü ayırmak istiyorum sana
daha ileride bir aşk
yerleşmişiz bir sapanın döşüne bak
kınalı ayakları görünce bir coşku, bir teslimiyet iki üzüm tanesi
tatlanıp şiirleniyor
şiirlenip tatlanıyor
yürüyoruz şaraba doğru.
Cebinden çıkarıp çıkarıp kendini bir ufkun peşinde harcamak ne güzel
var olmak mahir bir kuştur sevgilim
cesaret ister, yürek ister, meşk ister
iki ayağının üzerine kalktığında
çoktan başka diyarlara gitmişti Homo Erectus, aha işte
burada kalmayarak burada kalmada nice şiir var
kendilerini daha büyük bir ‘ben’ atomlara açan kutlu bir halktır kuarklar
atomlar geri mi kalır hiç, ver elini moleküller
derken zerdaliyi eliptiklere, Nerval’i yanında gezdirdiği ıstakoza
beni sana, seni gök adalarına bağlayan bir trafik
ellerinden öperim büyüklerimin
Güneşin, Kızılırmak’ın, Kâinatın.
Ellerin beyinde kapladığı yer düşünüldüğünde
insan devasa bir eldir
el kavrar, el uzanıp koparır
el kaldırıp atar köhnemiş olanı
bundandır
durup durup ellerini öpmem
dünya açık, çıkınında yarın olmasa
nasıl uçardı kuşlar
yağmur yağar mıydı hiç
çık öyleyse
şiir takınıp şiir sallayalım meydanlarda
çilli
çotlu
çilli
çotlu
çilli
çotlu
çilliçotluçilliçotluçilliçotlu…
Uyuklayan kayalıkların bile
raks ettiği iyi bilinir kuşlar arasında.
‘Pırrr Bilim’ tahsil etmekle meşgul biriyim ben.
(Üvercinka, Sayı 56, Haziran 2019)
Şiir öyle güzel koşuyor ki
Koştum onunla..
Böyle ‘aynalanmak’ harika, tadını neyle kıyaslayabilirim, pöh pek sönük kalır her şey. Çok teşekkür ediyorum, başka ne bilirim. Saygımla.