Konakçı, konakta şartlar elverişliyse çoğalır. Tıpkı insanın, bir konakçı olarak dünya dediğimiz konakta çoğalması gibi. Eğer şartlar çoğalmaya uygun değilse konakçı, konağı yok edip varlığını sürdürmek isteyecektir. Her iki durumda da konakçının varolmak için çabaladığı açık ve nettir.
Tabii konakçı ile konağın aynı dünyanın mahsulleri olduğu da söylemek gerekir. İşin daha ilginç yanı ise mahsul, tohum olacaktır. Bu nedenle toprağın üstü de altı da birdir varoluş erbabı için. Diğer yandan konakçı, aynı zamanda konak ve konak da konakçıdır… Örneğin dünya, güneş sistemi içinde konaklıyan bir konakçı, Güneş sistemi de Samanyolu Gökadası’nda konaklayan bir adadır. Jonathan Swift, bu duruma “sonsuza kadar süren pirelenme süreci” diyordu: “Küçük pirenin üzerinde/ Daha küçük pireler görüyor doğa bilimci,/ Bu küçük pirelerden besleniyor daha da küçükleri/ Ve sonsuza dek sürüyor bu pirelenme süreci.” Tabii sonsuza kadar sürüyorsa pirelenme süreci, başlangıçı da yoktur.
“Şeyleri büyüklükleri ve ömürleri açısından düşünme alışkanlığında olan bir uygarlığımız var ve tam da bu yüzden meltemin ya da bir yelin bir fırtına, kasırga gibi davrandığını düşünemiyoruz. Oysa okyanusla bir damla su arasında ölçek farkı dışında bir fark yok. Dahi matematikçi Benoît B. Mandelbrot Fraktal Yapılanma diyordu bu duruma ve Swift’tin, yukarıda andığım tekerlemesini çok seviyordu.
Fraktal, “kendine benzeyen” demektir. Niceliklere takılıp kalmazsak, sonsuz küçük ile sonsuz büyük iç içedir, yani her şey, her nesne, her beden (kuarklar, atomlar, moleküller, etrafımızda gördüğümüz, işittiğimiz, dokunup kokladığımız, yediğimiz, içtiğimiz şeyler ve dünya, güneş, yıldızlar) birbirine benzer. Şöyle de diyebiliriz: Evren kendine benzer.
İç içeyiz işte, biz bize, korkma!