Bütün yapılıp edilmelerin yapıp etme, bütün yapıp etmelerin de yapılıp edilmedir.
Karl Marx’ın Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i’nde söylediği üzere “İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar, ama onu serbestçe kendi seçtikleri parçaları bir araya getirerek değil, dolaysızca önlerinde buldukları, geçmişten devreden verili koşullarda yaparlar”. Diyeceğim, yukarıda söz ettiğim gerçek olmayan bütün/ bütün olmayan gerçek içinde hareket ederiz. An ve an içinde olduğumuz ve aynı zamanda da içimizde olan bütün tarafından -içindeymişim meğerse içimde olanın- yapılıp ediliriz. Yapıp ettiklerimiz an ve an bu bütünü oluşturup şekillendirir. Örneğin “Tüm göçüp gitmiş kuşakların oluşturduğu gelenek, yaşayanların beyinlerine bir kabus gibi çöker. Kendilerini ve bir şeyleri altüst etmekle, şimdiye dek hiç olmamışı var etmekle uğraşıyor göründükleri esnada, tam da böylesi devrimci kriz dönemlerinde, endişe içinde geçmişten ruhları yardıma çağırır, onların adlarına, sloganlarına, kıyafetlerine sarılır, dünya tarihinin yeni sahnesinde bu eskilerde hürmet edilen kılıklara bürünür ve bu ödünç dille oynamaya çalışırlar.” Tam bir kaçış ya da kopuş ya da oluş aslında hem geleceği hem de geçmişi ortadan kaldıran bir şeydir. Yani hakikaten “geberip gitmesi gerekiyor bu dünyanın”, ama “Kim bize bir kaçış çizgisi üzerinde bütün kaçtıklarımızı tekrar bulamayacağımızı söyleyebilir?” Yani buradan çıkmak mümkün mü? Öyle ki “Sonsuz ana babadan kaçarak, kaçış çizgisi üzerinde Oidipus oluşların hepsini tekrar bulmuyor muyuz? Faşizmden kaçarken kaçış çizgisi üzerinde faşist katılaşmalara yeniden rastlıyoruz. Her şeyden kaçarken, nasıl anavatanımızı, iktidar oluşlarımızı, alkollerimizi, psikanalizlerimizi, ana babalarımızı yeniden oluşturmadan kaçabiliriz?”
Mutlak kaçış görünürlüklerden, anlaşılabilirliklerden, anlaşmalardan, geçmişten gelip geleceğe kalmalardan kaçıştır. Yeryüzü-oluş tam da bu yüzden elemelerden ya da elenmelerden geçip geleceğe doğru düz/doğrusal bir yürüme bandı değildir. Deleuze ve Parnet “Sonuç, yazmanın sonucu?” nedir diye sorarlar. Esas olarak “ayırt edilmezlik-oluş vardır.” Öyledir, “Oh hayır, bir yazar ‘tanınmış’, bilinen olmayı arzu edemez. Ayırt edilmez, en büyük hızın ve en büyük yavaşlığın ortak karakteri, yüzünü kaybetmek, duvarı delip geçmek veya aşmak, büyük bir sabır ile duvarı törpülemek; yazmanın bunlardan başka bir sonucu yoktur. Fitzgerald’ın gerçek kopuş diye adlandırdığı işte budur”. Kim ki geleceğe kalmak istiyor yol’dadır, yol yanılsaması ona varacağı yerler vaat eder. Buna kanmamak: “Sonunda tanınmaz olmak, tıpkı çok az insanın olabildiği gibi, işte hain olmak budur.”
2 Ocak 2014